ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ İLE İLGİLİ BAZI SORUNLARIMIZ
Süleyman Badıllı

Süleyman Badıllı

ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ İLE İLGİLİ BAZI SORUNLARIMIZ

27 Aralık 2017 - 20:15

Dünyada belki de teorik olarak en iyi eğitim sistemlerinden biri ülkemize aittir. Ancak uygulama konusunda o kadar büyük sıkıntılar yaşanıyor ki bu alandaki problemleri detaylıca anlatmak için ciltlerce kitaplara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Burada sadece eğitim sistemimizin en önemli unsuru olan öğretmenlerle ilgili bazı konulara değineceğiz.

ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMİNDEKİ HATALAR

                Eğitim- öğretim için ne kadar kaynağa ve teknolojik imkâna sahip olunursa olunsun öğrencilerin yetiştirilmesinde temel unsurun öğretmen olduğu inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Öğretmenler, eğitim sisteminin birinci önceliğe sahip unsurudur. Öğretmenlerin hem yetiştirilmesinde hem de görevlendirilmelerinde dikkat edilmesi gereken çok sayıda kurallar olmalıyken maalesef bu konuda kara düzen bir sistemsizlikle yolumuza devam etmekteyiz. Üniversitelerin Beden Eğitimi, Müzik ve Resim gibi bölümlerine özel yetenek sınavı ile öğrenci alınırken (bu tamamen gereklidir), ülkenin geleceği üzerinde büyük önem ve role sahip öğretmenleri yetiştirecek eğitim fakültelerine sadece üniversite sınavı puanı ile öğrenci alınması çok ilginçtir. Psikolojik ve sosyal testler yapma imkânına sahip bir alt yapıya sahip olmamıza rağmen hiçbir öğretmen adayını üniversite öğrenimi öncesinde gerekli testlere tabi tutmayışımız öğretmen yetiştirmede daha en baştan hata yaptığımızın göstergesidir. Öğretmen olmak isteyen kişi sosyal ve psikolojik açıdan bu mesleği yapabilecek biri midir, ülkenin geleceğine ne kadar katkıda bulunabilir, bu mesleği sadece sınav puanı uygun olduğu için mi tercih etmiştir yoksa gerçekten de geleceğimiz için ideal sahibi gençler yetiştirmeyi mi hedeflemektedir? Öğretmen yetiştiren fakültelere öğrenci seçerken üniversite sınav puanını dikkate almanın yanı sıra birçok testin yapılması büyük bir gerekliliktir. Diksiyon ve kendini ifade etme yeteneği testleri ve gerekli bütün psikolojik ve sosyal testlerin tasarlanıp eğitim fakültelerinde okumak isteyen gençlere uygulanması için acilen harekete geçilmelidir.

                Eğitim fakültelerinde derslerin teorik açıdan verilmesinde bile sıkıntılar varken, uygulama noktasında da birçok eksiklikler bulunmaktadır. Örneğin eğitim fakültelerinin uygulama okulları bulunmamakta ve eğitim fakülteleri bulundukları şehirlerde okullarla bu konuda işbirliği yapmamaktadır. Öğretmenliğe hazırlanan gençlerin eğitim programlarında her ne kadar Öğretmenlik Uygulamaları Dersi (staj) olsa da bu derslerin kısıtlı bir zamanda ilk ve orta dereceli okullarda öğretmen adayının en arka sırada oturup dersi dinlemesinden başka bir şey ifade etmediğini hepimiz çok iyi bilmekteyiz.

                Öğretmen adayı birey, üniversite yaşamı boyunca kendi sınıf arkadaşlarına ve hocalarına bile ders anlatmamakta, günlerini bir lise öğrencisi gibi sırası ile tahta arasındaki hocayı dinleyerek geçirmektedir. Mesleğinin hazırlık aşamasındaki büyük bir gereklilik olan ders anlatımı, jest ve mimik kullanımı, sunum teknikleri, materyal kullanımı ve psikolojik rahatlık gibi hiçbir unsur göz önüne alınmadan yetiştirilen (!) öğretmen adayları öğretmenliği mesleğe başladıktan sonraki birkaç yıl içinde zor bela öğrenmektedir. Mesleğe başladıktan sonra mesleği öğrenebilmesi için geçen yıllardaki okuttuğu öğrenciler ise birer acemi berberin elinde tıraş edilen müşteriye benzemektedir. Bu nedenle öğretmen yetiştiren fakültelerin acilen uygulama okullarına sahip olması veya öğretmen adaylarının gerçek sınıf ortamlarında ders anlatımı konusunda aktif hale getirilmesi elzemdir.   

 

 

 

İHTİYAÇTAN FAZLA ÖĞRETMEN Mİ YETİŞTİRİLİYOR?

                Eğitim fakültelerinin sayısındaki ve öğrenci kapasitesindeki müthiş yoğunluktan bahsetmeden geçmek sanırım bu yazının amacına ulaşmasına engel olur. Evet, hemen her üniversitemizde örgün ve ikinci öğretim olarak o kadar çok eğitim fakültemiz var ki şaşırıp kalıyoruz. O kadar çok öğretmen yetiştiriliyor ki, ülkemizdeki okullaşma oranı yüksek olmasına rağmen yetiştirilen öğretmenler istihdam edilemiyor. Eğitim fakültelerinde okuyan gençlerin yanı sıra Fen- Edebiyat Fakültesi mezunlarına da kısa süreli eğitimlerle pedagojik formasyon veren üniversitelerimiz sayesinde öğretmen enflasyonu yaşamaktayız. Öğretmenimiz çok ama atama yok. İhtiyaç var ama atama yok. Öğretmen ihtiyacımızı ders ücretli öğretmenlerle karşılamaya çalışan sistemimiz var nasıl olsa. Gençler okumuş, yetişmiş, mesleğine umut bağlamış, iş sahibi olmak istemiş kimin umurunda ki? Eğitim ve Fen Edebiyat Fakültelerinin sayısının azaltılması hiç değilse bu fakültelerin kontenjanlarının mümkün olduğunca aza indirilmesi eğitimi sistemimiz için en büyük fayda sağlayıcı işlerden biri olacaktır. Gençlerin umudunun eğitim fakültesi kapılarında bırakılması yerine ülkemize faydalı olabilecekleri başka alanlara yönlendirilmeleri sağlanmalıdır.

ÖĞRETMENE KPSS UYGULAMASI NE ANLAMA GELİYOR?

                Ülkemizde üniversitelerden öğretmenlik belgesini yani diplomasını alan bir genç KPSS denilen bir sınava tabi tutuluyor. Ancak bu sınav asıl itibariyle bir yeterlilik sınavı olmaktan çok uzak. Çünkü bazı branşlarda 48- 50 puanlarla atama yapılırken bazı branşlarda ise 90 puan almak bile atama için yeterli olmuyor. KPSS’nin öğretmenler için yeterlilik sınavı olmadığı aşikâr. Bu sınav tamamen bir sıralama sınavıdır. KPSS ile devletin belirlediği öğretmen ihtiyacı sayısına göre ilgili branşlarda sıralaması uygun olan kişiler göreve alınabiliyor. Ancak geçtiğimiz yıldan itibaren yeni bir sistem daha başlatıldı ki atama sistemi daha ilginç noktalara doğru gidiyor. Bir öğretmen adayının artık KPSS’de yüksek puan alması bile yeterli olmuyor. Çünkü KPSS’den sonra bir de mülakat çıkıyor karşısına. Mülakata ise göreve alınacak öğretmen sayısının üç katı kadar öğretmen adayı çağırılıyor. Bu demek oluyor ki puan sıralamasına göre mülakata çağırılan adaylardan en sonuncusu puanı en yüksek olan adayı mülakatta geçip öğretmen olma ihtimaline sahiptir. Bu elbette ki sıralamada en sondaki adayın birinci adaydan daha kötü bir öğretmen olacağı anlamına gelmemektedir. Ancak mülakatlı sistemlerde düşük sınav puanına sahip birinin üst sıralardaki adayları geçerek işe yerleşmesi insanların zihnindeki adalet algısı ile ilgili sorunlara neden olabilir ve birçok vatandaşımızı öğretmen atamalarında şaibe olduğu düşüncesine sevk edebilir.

                Atama bekleyen yüz binlerce öğretmen adayının içini rahatlatacak bir takım önlemler alınmalı, ülkenin gerçek öğretmen ihtiyacı şeffaf bir şekilde açıklanmalı ve aşağıda bahsedeceğimiz ders ücretli öğretmelik sisteminden vazgeçilerek KPSS ile ömrünü çürüten gençlere öğretmen olmanın yolu acilen açılmalıdır.

 

DERS ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK SORUNU NE ZAMAN BİTECEK?

                Öğretmenlik gibi kutsal bir mesleğin mevsimlik işçi statüsüne düşürülmesi de eğitim sistemimizdeki ayrı bir sorun. Maalesef İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri her eğitim öğretim yılı başında öğretmen açığını tamamlamak için başvurular alıyor ve çoğu zaman alanları dışında görevlendirme yaparak lisans ve önlisans mezunlarını okullarda öğretmen olarak görevlendiriyor. Görevlendirilen kişilerin hepsi öğretmenlik mesleğine mensup değil. İşletme bölümünden mezun olan da var, iletişim bölümünden mezun olan da… Maalesef Tarla Bitkileri mezunu gencimiz de bu sistemle öğretmen olarak derse girme imkânına sahip olabiliyor. Bu şekilde mevsimlik işçi gibi görevlendirilen ve çoğu zamanda alanı dışında derslere girmek zorunda kalan bir öğretmen öğrencilere ne kadar faydalı olabilir ki? Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından görevlendirilen ders ücretli öğretmenlerin sigorta ve maddi haklarının kısıtlı olması da ayrı bir sorun tabii ki. Bu konuyu şöyle özetleyebiliriz. Kadrolu bir öğretmenin aldığı ekonomik haklarla üç ders ücretli öğretmen çalıştırılıyor. Bu da en basit tabirle ders ücretli öğretmenin moral ve motivasyonunu alt üst ediyor. Eğitim öğretim yılı sona erince ders ücretli öğretmenlerin işsiz kalacağı gerçeğini de belirtmek gerekir. Ders ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapılan okullarda acilen ilgili alanlara kadrolu öğretmenler atanmalıdır.

 

İŞİNİ YAPMAYAN ÖĞRETMEN MESLEKTEN ÇIKARILSIN

                Ülkemiz,  genç nüfusu ve kaynakları ile hızla gelişebilecek bir potansiyel barındırıyor. Ne var ki bu potansiyelin değerlendirilmesine ilk adım olan eğitim öğretim kurumlarında maalesef işini hakkıyla yapmayan tembel öğretmenlerin de olduğu yadsınamaz bir gerçektir. İşinin sadece ders saatini doldurmak olduğunu zanneden, günü bitirip eve ulaşmak derdinde olan bir öğretmen öğrencilerine de aynı bakış açısını aşılar ve o öğretmenin öğrencileri de geleceği şekillendirmek yerine günü kurtarma çabasına girer. Ülkemize, asıl derdi geleceği şekillendirmek olan milli ve manevi değerleri öğrencilere aşılayacak öğretmenler lazımdır. Eğitim öğretim işini sadece maaş algısı ile yapan ve günü kurtarma çabası içinde gençlerimizi heba eden öğretmenler öncelikle okul idarecileri tarafından acilen uyarılmalı, bu çare olmazsa meslekten çıkarılmalıdır. Çünkü Türkiye, sırtında yük taşımak zorunda değildir. İşini düzgün yapmayan öğretmenin yirmi beş, otuz yıl boyunca binlerce genç ile muhatap olduğu düşünülürse bu binlerce gencin hayatının kararması ve ülkemizin geleceğinin çalınması demektir. Türkiye sırtında yük taşımak zorunda değildir. Bu yük bir öğretmen ise Milli Eğitim Bakanlığı çeşitli tedbirleri alıp işini yapmayan, ülkemizin genç dimağlarını heba eden öğretmenleri meslekten ihraç etmelidir.  

ÖĞRETMENLERE KILIK KIYAFET ZORUNLULUĞU UYGULANMALIDIR

                Son birkaç yıldır eğitim sendikalarının en saçma talebi öğretmenlerin kılık kıyafeti konusunda serbestlik istemesi olmuştur. Sendikalar eğitim işini bırakmış, öğretmenlerin kot pantolon, eşofman, sakal ve dağınık saçla derse girmesi için elinden geleni yapıyor. Bir ortaokula ziyarette bulunmuştuk. 8. Sınıflardan birine ders esnasında girince bayan öğretmenin pembe bir eşofman takımıyla derste olduğunu gördüm. Başta öğretmenin beden eğitimi dersi öğretmeni olduğunu sanmıştım ancak tahtaya yazdıklarını görünce dersin Fen Bilgisi dersi olduğunu anladım. Evet, ders Fen Bilgisi öğrenciler 8. Sınıf ve karşılarında tek bir kelime ile lakayt bir kıyafetli öğretmen. Bu öğretmenimiz, muhtemelen evindeki günlük kıyafeti olan eşofmanı ile ders anlattığını zannediyor. Dersin ve okulun ciddiyeti ne olacak sorularını bir kenara bırakalım da 8. Sınıftaki bir öğrencinin karşısına eşofman ile çıkıp ders anlatan bir öğretmenin öğrenci üzerinde nasıl bir otoritesi oluru düşünelim. Öğrenci, evinin salonundaymış gibi rahat hareket eden bir öğretmeni dinlemez ve ciddiye almaz. Bu giyim tarzı elbette ki öğrencilerin de giyim kuşamını etkiler. Çünkü öğretmen öğrencinin rol modelidir. Bir okula girince baştan ayağa ciddi öğretmenler görmek istiyoruz. Tişörtlü, kot pantolonlu, biçim biçim sakallı öğretmenler biraz rahat hareket etmek adına öğrencileri ve eğitim sistemimizi psikolojik anlamda ciddi olarak etkilemektedir. Sendikaların asıl işlerini yapıp böyle anlamsız taleplerden bir an önce uzaklaşması ve devlet yetkililerinin de acilen kılık kıyafet yönetmeliği hususunda ciddi uygulamalara girişmeleri gerekmektedir.

CİDDİ ARAŞTIRMALAR YAPILARAK ACİLEN HAREKETE GEÇİLMELİDİR

Öğretmenli mesleği ile ilgili sorunları bir yazıya sığdırmak elbette ki mümkün değildir. Bu nedenle ilgili kurumların acilen harekete geçerek, ülkenin kaderi ve geleceği üzerinde büyük pay sahibi olan öğretmenlerle ilgili sorunları analiz etmesi ve gerekli çözümleri planlaması gerekmektedir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar